İklim Kanunu: Kimin İklimi, Kimin Yasası?
- Mert Morava

- 4 Eyl
- 1 dakikada okunur

Türkiye’de son dönemde gündeme gelen İklim Kanunu tasarısı, çevreci söylemlerle pazarlansa da, içeriği ve getirdiği düzenlemeler tartışma yaratıyor. Kanunun amacı olarak karbon salınımının azaltılması ve iklim değişikliği ile mücadele gösteriliyor; ancak kanunun detayları, özellikle maden ve enerji sektörlerinde faaliyetlerin önünü açacak şekilde yorumlanıyor.
Zeytinlikler ve doğal alanların korunması yerine, “kalkınma” adı altında madencilik faaliyetleri ve enerji projelerine geniş alanlar ayrılması eleştiriliyor. Karbon piyasası ve “emisyon ticareti” gibi mekanizmalar ise, kirleten şirketlere cezasızlık olanağı sağlama riskini taşıyor.
Bu durum, halkın doğrudan etkilenmesi ve çevresel yıkımın hızlanması endişelerini beraberinde getiriyor. Yerel topluluklar, doğa savunucuları ve bazı hukukçular, kanunun kamu yararı adı altında çevrenin korunması yerine şirketlerin çıkarlarını koruduğunu savunuyor.
Derin Bakış KulisHaber16 Yorumu
İklim Kanunu’nun adı çevreyi koruma vaadiyle anılsa da, içerdiği düzenlemeler ve uygulama biçimi, Türkiye’de çevresel adaletin sağlanmasında ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu yasa tasarısı, sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle değil, ekonomik büyüme ve yatırımların önünü açma amacıyla hazırlanmış gibi görünüyor.
Ekolojik tahribatın önüne geçmek için tasarlanan bu kanunun, aslında maden yasaları ve enerji politikalarıyla iç içe geçerek doğa katliamını meşrulaştırma riski var. Bu nedenle, yasayı sorgulamak, sadece hukuki değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk haline geliyor.










Yorumlar