Zafer Partisi’nden Gemlik’te Sert Tepki: “Gazi Meclis’e Hakaret!”
- Mert Morava

- 23 Eki
- 1 dakikada okunur

Zafer Partisi Gemlik İlçe Başkanlığı, TBMM’de DEM Parti’nin grup toplantısında kullanıldığı belirtilen “Kürdistan” ifadesi ve Abdullah Öcalan lehine yapılan tezahüratlara ilişkin sert bir açıklama yayımladı. İlçe Başkanı Nilüfer Toprakçı, yaşananları “aziz şehitlerin anısına ve Gazi Meclis’in manevi varlığına yapılmış büyük bir hakaret” olarak nitelendirerek, sorumluların “tarih ve millet karşısında hesap vereceğini” söyledi.
Toprakçı açıklamasında TBMM’deki süreçlerin “teröristi cesaretlendiren” bir zemini beslediğini iddia etti ve milletin durumu yakından izlediğini vurguladı:“Türk milleti izliyor, Türk milleti not ediyor. Bu tavır, milletimizin huzurunu bozmaya niyetli bir ihanetin göstergesidir.”
Açıklamada ayrıca Gemlik’te eş zamanlı olarak Abdullah Öcalan için yürümeyi planlayan bir grubun emniyet güçleri tarafından engellendiği, Zafer Partisi Gemlik ve Turan Derneği gençlerinin alanda olduğu belirtildi. Toprakçı, ülke bütünlüğü ve milli değerler üzerinde hassasiyet çağrısı yaparak şunları ekledi:
“Bu toprakların adı TÜRKİYE’dir, bu milletin adı TÜRK’tür. Vatanımızın birliğini, bayrağımızın şerefini ve İstiklal Marşımızın ruhunu hiçe sayan zihniyetler milletimizin huzurunu bozmaya niyetlidir.”
Açıklamada Öcalan için kullanılan tanımlara sert tepki gösterilerek, “Bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan’ı siyasi aktör gibi görmek, şehitlerimizin hatırasına en büyük ihanettir” ifadeleri yer aldı. Zafer Partisi, “terörle ve teröristle müzakere değil, sonuna kadar mücadele” vurgusunu yineleyerek devletin terörün kökünü kazıyacağı ve adaletin işletileceği vaadini dile getirdi.
Derin Bakış
Bu tür açıklamalar, siyaset sahnesinde kimlik ve milliyetçilik eksenli gerilimlerin yeniden alevlenmesine zemin hazırlıyor. Meclis içinde sözü edilen ifadeler yalnızca siyasi bir polemik değil; aynı zamanda toplumun tarih, kimlik ve güvenlik algıları üzerinde etkili oluyor.
Böylesi tepkiler, seçmen tabanlarını kutuplaştırma potansiyeli taşırken, kamusal söylemin sınırlarının ve demokratik tartışma zeminlerinin yeniden tartışılmasını gerektiriyor.
Peki, siyaset kurumları ve sivil toplum bu tür gerilimleri nasıl yatıştırmalı — cezalandırma mı, diyalog mu, yoksa her ikisi birden mi öncelik olmalı?










Yorumlar